Annem Öldü, Ben Doğdum

Tam bir sene önce bugün…

O günden bugüne her günümde değişiklik var, değişim var, dönüşüm var. 

Okumak yerine dinlemek istersen, buradaki podcast bağlantısına tıklayabilirsin.

Ben 28 Temmuz’da doğdum, bir de annem öldüğünde 14 Mayıs’ta. Neden mi?

Bizim ailemizde her şey çocuklar için yapılırdı. Çocuklar içindi yaşamak. Bu ise beni yaşım kaç olursa olsun hep borçlu hissettirdi. İçimde aileme karşı bir minnet hissi ile yaşadım.

Canım annem, çocuklarını çok severdi. Beni de öyle…Kendince bol bol sevgi verirdi. Ben de içimde büyüyen bir sevgi duygusuyla çocuk olsam da komşularımızın bebeklerini sevmeye giderdim. İçimden taşardı o sevgi kendimi tutamazdım. (Çok sonra anladım bunun benimle ilgili olduğunu, çocukları çok seviyorum) Katılıyorum sevilmek çok güzel, sevmek de öyle. Sevginin içten açması sayesinde yaşam enerjisiyle doldum taştım. Hayalgücümü hep canlı tuttu, çocukların sebepsiz neşesi gibi sürekli gülümsetti beni bu.

Sonra annem öldü. 

Aniden, beklenmedik bir şekilde. 

Anneler gününün ertesi günü. 

Tüm çocuklarıyla vedalaşmıştı sanki. 

En son annemi bir kraliçe edasında balkondan bizlere el sallarken hatırlıyorum.

Annem hem canımın canı, hem gönül yaram

Bana bakış açısı, beni kendi istediği doğrultuda yönetemeyişi ile canım annem. Hep nasıl olmam, davranmam gerek topluma göre, akrabalara göre, başkalarına göre ama kendim olarak değil! Onların bakışı önemli benim yaşantım değil! Canım annem öyle yetiştirilmiş, bu öğrendiklerini canla başla biz çocuklarına aktarmak istedi. Hep normalize edilen suya sabuna dokunmayan, varlığı ile yokluğu belli olmayan birileri olmamız için çaba gösterdi. Canım annem çok severdi çocuklarını, bildiği doğrultuda konuşurdu bizimle.

Ölmeden önce benimle bir konuşma da yapmıştı. Ailedeki en hassas kişi bendim neticede. Kendimi bırakıp hayatta kaybolma ihtimalim vardı demekki, ona göre.

Yabancı bir diyarda bilinmedik bir yerde yaşamak gibi, kaybolabilirdim. 

Çok severdi annem beni. ‘Söz ölüm getirmez, şimdi beni iyi dinle! Bana bir şey olduğunda kendini bırakmayacaksın. Üzülüp ağlarsın elbet annenim ama hayatına devam edeceksin, güçlü olacaksın!’ demişti.

Evet, güçlü olmakta görevlerim arasındaydı artık. Zaten profesyonel duygu saklayıcısı olmuştum. Üzüldüğümde kimseye göstermemem gerektiği söylenmişti bana. Tekrar tekrar, uzun uzun anlatılmıştı. Benim zayıf olduğumu düşünüp bunu aleyhime kullanabilirlerdi. Çok mutlu olduğumda ise sakın ola kimseye göstermeyeyim nazar değer, ya da elimden alıverirlerdi.

Ne üzüntümü ne sevincimi, mutluluğumu göstermemem öğretilmişti bana. Bıçak sırtı bir yaşamda yol almaya çalışmak gibiydi böyle yaşamak. 

Sanki öleceğini anlamış gibi konuşmuştu benimle. Aradan iki ay geçmeden annemi anneler gününün ertesi gününde kaybetmiştik. Benim içinse bir başka dönem başlamıştı. Yasa giremiyordum. Annem ne isterdi? Bizim nasıl olmamızı isterdi. Ona karşı son görevimi hakkıyla yapmalıydım. Evet, ağladım. Uzunca süre ise yasa giremedim. Kaç aylar inkar ettim. Tüm bedenimde enerji boşalımı varken ben kendimi meşgul tutmaya devam ettim. Kendime yeni işler icat edip aklımı ve kalbimi oyaladım. 

Bu konuşma aşırı sevgiden mi kaynaklanmıştı yoksa aşırı kontrolcülükten mi hiç bilmiyorum. 

Bildiğim anneler, babalar evlatlarını dünyaya getiren araçlar.

Dünyadaki yolunu bulacak olan ise bu çocuklar. 

Canım annem bu hakkı bana ne çocukluğumda ne yetişkinliğimde vermedi. 

Ben kendim olmak için hep mücadele ettim. 

Bir yandan annemi üzmemek için onun sözüne karşı çıkmadan fakat ip üstünde tek ayak yürüyen birinin hassasiyetinde, bir yandan da kendi hayalindeki hayatı yaratmak isteyen, o doğrultuda çalışan biri. İstediklerimi, hayal ettiklerimi yapabilmek için. 

Ne büyük ikilem değil mi?

Annemi hep sevdim, annem benim. 

Neredeyse hiç üzmedim. 

Çoğu zaman alnımdan öptü beni. 

Ödüllendirdi. 

Hele son iki sene…

Biz sana yardımcı olamadık, sen başardın diyerek

Canım annem yokluğun çok zor. Ağlamadan bir günüm geçmiyor desem yeridir. 

O günden bu güne…

Sana söylemediğim ama içimden direndiğim pek çok şey, pek çok katılık eridi, o katılıklar yok olup gitti. 

Bu sefer varlığın değil yokluğun eğitti.

Kendim olma yolumda kendimle buluştum, kendimi alıp kabul ettim. 

Nihayet! 

Artık duygularımı eskisi gibi saklamıyorum. Hüznümü ya da mutluluğumu göstermeye de başladım. 

Bir şey olmuyormuş. 

On numara bir yazı yazacaktım. Kalemimden bunlar döküldü. 

Geçen sene bugün annemi sonsuzluğa uğurladım. 

Annem öldü, ben doğdum…

Seni seviyorum anne 

14.05.2019…

Bu yazıyı tam beş yıl önce yazmışım. 

Annelerimiz… 

Hem baş tacımız hem de bizi acıta, sızlata eğiten rehberlerimiz, kalp sızımız…

Geçen gün hiç fark etmeden tam da annemin ölüm yıldönümünde aldığım bir uçak biletiyle yeniden bir yolculuğa çıktım. Sonradan fark ettim. Aaa annemin ölüm yıldönümünde seyahatteyim. O zaman niyet ettim annemden bana aktarılan ve artık bana hizmet etmeyen tüm negatif kodların dönüşümüne.

Bildiğin niyet tuttum. 

Bu niyetle gelen hediyelerim oldu. 

Canım annemin beni sürekli korkuttukları ile yüzleştim. Gerçekten hayat öyle bir mucize ki, ben kendimi bırakınca her şey gayet pürüzsüz ilerliyor. Nerede kendimce doğru gördüğüm şekilde yönlendirmeye, yönetmeye çalışıyorsam orada tökezliyorum. Evrenin sistemi mükemmel. Ben kim oluyorum da daha iyisini bildiğimi iddia ederek şöyle olmalıydı, böyle olmalıydı diyorum. Gerçekten sakin, rahat ve akışına bırakarak o enerji yüklerine tutunmadan, özgürce akarak hayat bizi kendi yüksekliğimize getirecek. 

Hayat bir bilinmezlik, bir o kadar da davetkar…

Bu niyet yine akışında hiç beklenmedik bir sürü olayı hayatıma getirdi. Kahramanın Sonsuz Yolculuğu’ndaki gibi bizi yola çıkaran, yolculuğa davet edenlerimiz var. Hepsinin varlığına müteşekkirim. Bazen zor olsa da bu hayatı tam olarak bu şekilde yaşamam için gerekli olan şeyler bunlar. Her birimizin hayatı kendine özel, biricik ve çok kıymetli. Hepimiz kendi olma merkezimize yaklaştığımızda değişecek bir çok şey.

2018’den bu yana evrile evrile bambaşka biri olma yolunda ilerliyorum.

Aslında doğduğum andan itibaren bu yolda ve yolculuktayım fakat fark ettiğim büyük uyanışım annemin ölümüyle… Yine de uyanışlar içinde uyanışlar yaşıyoruz hem de pek çok şekilde…

Üzerimde anne baskısı olmayınca her geçen gün hafifliyorum, kendimi suçladıklarımdan özgürleşiyorum. Annemin sözleri içimde yankılanmıyor artık. Bir nevi içimde çiçek açıyor.

Ebeveynler çocuklarını daha özgür bıraksa, kendi hayat deneyimlerini dayatmasa ne güzel olur değil mi? 

Şimdi çok açık yüreklilikle paylaştığım bu yazımı okuduğunda tam olarak ne hissettin?

Sevilmek ve onaylanmak uğruna kendi özgün hayatından vazgeçtiğini ya da kendi kader yoluna çıktığını fakat hep bir isyankar olduğunu mu?

Ya da başka birçok duygu hissetmiş olabilirsin. Bu duyguları bir yere not eder misin? Sonra da o duyguları kabul ederek, eğer sana artık hizmet etmiyorsa dönüşümünü seçer misin?

Ülkemizdeki kanayan yaralar aile ilişkileri

Anne, baba nasıl olmalı, iyi ebeveyn nedir?

Ya da belki sorulması daha güzel olan soru şu olabilir: Ebeveyn kimdir?

Hepimiz ebeveynler olarak kendi doğru bildiğimizi evladımıza aktarmaya çalışıyoruz ya da eğer bilinçliysek onların kendi kader yolunu yürümesine izin veren, kendi bildiğimizi onlara dayatmayan kişiler oluyoruz. Yazması kolay, yaşaması zor. Eğer niyetimiz gerçekse mümkün!

Şimdi sana bir soru daha sorayım: Senin annenle, babanla iletişimin, ilişkin nasıl?

Kendini ilk ailenden özgürleştirebildin mi? 

Neler hissediyorsun? 

Kendi hayat yoluna, kendi kader yoluna çıkabildin mi? 

Yürüdüğün yol kimin?

Annenin yolu mu?

Babanın yolu mu?

Senin yolun mu?

Ailelerimizden özgürleşmek için inanç kalıplarımızın, duygularımızın ölümüne ihtiyacımız var. Yoksa benim yaşadığım deneyim gibi gerçek bir ölüm tecrübesine ihtiyacımız yok. 

Ölmeden önce artık bize hizmet etmeyen tüm özelliklerimizin ölmesine niyet edebiliriz. 

Sevgili Mevlana’mız ne güzel söylemiş: 

İki elini gözlerinin ucuna koy, bir şey görebiliyor musun bu alemden? Sen görmüyorsun diye bu alem yok değildir! 

İnanıyorum başka bir alem var

İnanıyorum biz bu dünyaya kendimiz olmamız için gönderildik

Belki de bunun için çocuklara kendileri olmanın önemini anlattığım öykü kitaplarını yazdım. Belki de bunun için ben kendim olmak için bu kadar emek verdim. Bu dünyadan giderken en büyük arzum kendim olarak bu bayrağı teslim etmek. 

Özgünlükle

Sevgiyle

Kabulle

Sevgilerimle

Öznur Karaeloğlu

24.05.2024

Okumak yerine dinlemek istersen, buradaki podcast bağlantısına tıklayabilirsin.

Seanslarımızla ilgili bilgi almak için:

oznur@olasiliklarinmucizesi.com/

instagram.com/olasiliklarinmucizesi/

facebook.com/olasiliklarinmucizesi

linkedin.com/company/olasiliklarinmucizesi/

linktr.ee/olasiliklarinmucizesi

Leave A Comment

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.